Manşet Üstü

HAYATIN AFORİZMASI YA DA SAĞLAMASI…

HAYATIN AFORİZMASI YA DA SAĞLAMASI…

Biz köşe yazarları, nesli tükenen bir ırkın ahfadıyız. Yavaş yavaş yok oluyoruz.

Sayılarımız giderek azalıyor.

Doğaldır…

Çünkü Türk basınına yapılan manipülasyon, en çok mağduru bizim alanda yarattı.

Meslektaşlarımızın büyük bölümü derdest edilip kapının önüne konuldu. Bazılarının da kapılar üstüne kapandı.

Kalanlar ve adlarına ‘üstat’ denilen koca koca adamlar korktular, tarz değiştirip cüdamlaştılar.
Tersine evrimleştiler.

 

Köşe yazarlığının bir ‘fıtratı’ var.

En başta korkusuz, satın alınmaz ilkeli, inançlı ve de ahlaklı olacaksın.

Bir dünya görüşüne sahip olacaksın ki; hayata, olaylara, insanlara, gündeme ilişkin tahliller yapacaksın.

Bununla birlikte; kamu adına denetim görevini yerine getireceksin.

Yolsuzluğu, usulsüzlüğü, hukuksuzluğu, yasadışılığı, alavere dalavereyi yazacak,   

tüyü bitmemiş yetimin, fakirin fukaranın hakkını savunacaksın.   

Demokrasi, hukuk, adalet, insan hak ve özgürlüklerinden, yaşanabilir bir çevreden yana taraf olacak, bireyin refah içinde, mutlu, umutlu, yarınlara güvenle bakacağı bir düzende yaşamasını isteyeceksin.
Klavyenin tuşları tarafsız, objektif cümleler kuracak.   

Eleştirisel, sorgulayıcı, yargılayıcı muhalif bir üslubun olacak. 

Öngörülerin gerçeğe yakın olacak. Bilgiyi gerektiren saptamalar yapmalısın ki inanılır, güvenilir olabilesin.

 

Yanılma hakkın da yoktur.

Fikirlerini kesin, tek doğrular üzerine kurarsın. Yazdıkların hep peşinden gelir. Yıllar öncesi ile yıllar sonrası daha dün gibi olmalı.  

Düşünceyi sözün en somut haline dönüştüren adamdır köşe yazarı.

Eğilmeden bükülmeden, sözcükleri eğmeden bükmeden doğruyu dosdoğru söyleyen adamdır köşe yazarı.
Böyle olmayanlara köşe yazarı denmez, yazar da denmez 'köşe' denir. 

 

Zordur ‘köşe yazarı’ unvanıyla anılmak. Hele de taşradaysan…

Bir sürü tehlike seni bekler. Açlık, yokluk, işsizlik, tehditler, mahkemeler, sürüm sürüm sürünme.

Bunlar neyse de ille de yalnızlık…   

Çok şeysiz, hiçbir şeysiz, en başta da dostsuz kalıverirsin. Öcü gibi uzak durulur senden. Uzak durularak çok şey elde edilir çünkü; makam, mevki, itibar, güç vesaire…

Sen ise tek kişilik hayatından, uzağında akıp giden hayata bakıp kendini avutursun; onur, ahlak vesaire gibi erdemlerinle…
 

Hâlbuki ki değerin yoktur. Veya eşdeğerdesindir 'pisliklerle' bazı şahs-i nazarlarda.

Ne olursan ol. Kullanım tarihi sona erecek bir ilaç gibisindir.  

Bir sözle, bir yakıştırmayla kirlenecek kadar temizsindir işte.  

 

Bütün bunları kendimden biliyorum.

                                      *             *              *

Yazıyla tanışıklığım çok eski, 1978’lere gidiyor. 

Yani eveli de var, ama köşe yazarlığımın miladı1986…İlk paramı köşe yazarlığımdan kazandığım tarih bu…

Birkaç gün sonra 28 yılı geride bırakıyorum.

Hiç durmadan yazdım, bu kadar yıl boyunca. Yazının hayatı şekillendireceğine, değişip dönüştüreceğine, iyiliği, güzelliği, segiyi, barışı, hoşgörüyü egemen kılacağına olan inancımı hiç kaybetmedim.

Yazıyla yaşadığım hayata ve insanlara karşı sorumluluğumu yerine getirdiğimi de düşündüm.

 

Şimdi çoğu kaybolmuş, her şeyi sakladığım dolabımda kalan veya internetin dehlizlerinde bulabildiğim yazılarıma, şiirlerime, öykülerime, 9 yıl Sabah, 4 yıl Habertürk’te, bölge gazetelerinde yayımlanmış çoğu manşet, sürmanşet olan haberlerime, TV’lerde yaptığım yorumlara ve sayısız davalara, mahkeme tutanaklarına bakıyorum gururla…

Daktiloma da dokundum sevgi ve saygıyla. Özlemişim. Merdanesindeki kağıtsızlığına üzüldüm. A harfine ve bastım sonra diğerlerine anlamlı bir cümle oldu belki de kimbilir. 

‘İyi ki yazmışım” dedim.

 

Yine birkaç gün sonra 52 yaşı da geride bırakıyorum.

‘İyi ki yaşamışım’ dedim.

 

Çok şükür ki; yaşayarak ve yazarak bugünlere ulaştık; Arkamda kambur, göbeğimde haram, alnımda kara ve pişmanlıklar ve keşkeler bırakmadan. Çok aldanarak ama aldatmadan geçti günler, aylar…

Hayal kırıklıkları, ihanetler, yanılgılar… Olsun onlar da şu üç günlük dünyanın armağanları.     

Ne olursa olsun, herşey geçiyor, geride kalıyor. Kaybedecek bir şeyin kalmadığı, sadece kaybedecek zamanının kaldığı bir evreye ulaşıyorsun. Şimdiki gibi…

Hayat hep öğretiyor. En son öğrettiği de asla dost olamayana dost, dürüst olmayana dürüst olmayacaksın. Herkesi yaşamak istediği yerde, kimlikte, kişilikte bırakacaksın.    

 

Yazmaya ve yaşamaya devam. Teslim olmak yok.  Herşey gidiyor, geriye yazı kalıyor.

Daha bir mücadele azmiyle doluyum. 

Cümleler harflerimi bekliyor…

Kuralım bir tane: Seni seviyorum ey hayat!..28 yılla, 52 yılla sana merhaba diyorum. 

 

Nerede kalmıştık…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir